1 Mayıs 2012 Salı

GP - Guitar Center King of the Blues Cemleri - 1 Mayıs Raporu

Blues Jr. ve Ceviz ile Pazar günü bir saat... AG Serene ve Xotic BB+ eşliğinde...

Dr. Barlo - GPKBCem - 29

Dr. Barlo - GPKBCem - 05

Dr. Barlo - GPKBCem - 19

Yukardakiler hakkında detay vereyim.

Nerdeyse tamamen spontane, ilk kayıt kendileri. Sadece ton ayarlayana kadar dinledim ki baştan sona bile olmadı. Bir yerde maksat cart diye kayda girelim, ne bileyim sahnede olsak sağda solda adamlar "jam" şeklinde bunları çalıyor olsaydı ne halt ederdik şeklinde. Bütün hepsi ceviz ve Blues Jr. ile. Artı Xotic BB+ veya AG Serene kullandım, o kadar. Benim Blues Jr.'da Celestion G12H30 (75) kolon var, SM57 ile kaydettim, EMU 1616m ses kartı ve Cubase gerisi... Cubase'in içinden reverbdür compressordür falan filan... 

Hiç kurgu murgu olmadan lank diye girişmek gerekli mi gereksiz mi bilemiyorum... Maksat eğlence olsun. En azından bana eğlence oldu açıkçası... Umarım çok da tekrar olup da sizleri baymaz arkadaşlar.

Gelelim detaylara:

GPKB 29'dan başlayayım.... Bugün kaydettiğim ilk buydu. Fender Blues Jr. vol 4 master 12 ve de diğer bas tiz mid hepsi 12. Dr.Z. Brake Lite var. Cevizde orta pozisyondayım, yani Duncan PATB-3 ve alnico 4'lü Duncan 59 aktif. Alen Geere Serene ile boostum da var, gain saat 9 gibi level saat 3 gibi.

GPKB 05'de ise amfi ayarları aynı. Aslında Cubase üzerindeki diğer ayarlar da notamo aynı. Cevizde köprüdeyim bu sefer sadece. Duncan PATB-3. Pedal olarak bu sefer AG Serene yerine Xotic BB+ var, B kanalı gain saat 12 volume saat 9 gibi. Sonuna doğru A kanalını da açıyorum, hatta tık tık diye duyulmakta hehe... A kanalı B öncesinde ayarlı bende ve de ayarlar aynı. Bu cemde aksi gibi son tura korka korka geldim... son tur diye bir önceki turda takılıyordum. Bir de baktım ki son tur değilmiş o.... Devam ettim bir yerde ama olması gerektiği gibi enerjik olmadı gibi... Bir daha kaydedesim geldi. 2:46 sonrasından bahsediyorum. Biraz daha mülayim oldu, halbuki kafada hesapta son tur bir önceki tur. İşte cart diye çalınca oluyor böyle şeyler...

Kısacası o son turu bir daha çalasım geldi. Ama işin "orjinalitesi" bozulacak diye dokunmadım.

GPKB 19'da alnico 4'lü Duncan 59 saptayım... Baştan sona. Amfi ayarları aynı. Pedal olarak da bir önceki kayıttaki aynı ayarlarla Xotic BB+ var. Cubase ıvır zıvır ayarı da notamo aynı, hani karşılaştırma isterseniz. Bilerek sap manyetiğinin tonunu P seviyesine azalttım. Böyle daha bir koyu olsun hesabı, aksın... Ritme koyduk kendimizi çaldım gitti... Hiç kurgu falan yok, umarım fazla tekrar olup da sizi baymaz... Bir garip bir boogie oldu ki.... Sonundan zaten belli olması lazım ilk kez dinlediğim sonunu... 

Neyse yaptık oldu...

İşte böyle.

Umarım hoşunuza gider.

Bir önceki Cem'i de yeri gelmişken söylüyeyim:

Dr. Barlo - GPKBCem - 25

Bundaki alet edevat yazalım...

Ceviz üzerine Fender Blues Jr. ki ayarlar vol 4. master 12. ve de diğer bas tiz mid falan hepsi 12. Başta hemen girişte AG Serene ile giriyorum sonra kapatıyorum. Onun ayarı gain sıfır level saat 3 gibi, en çok sevdiğim yeri keratanın. 1:48 falan gibi geri açıyorum ve de sonuna kadar var sonra... Çok süper pedal kesinlikle, neyse... MJM Phantom koydum önce, ve de Xotic BB+. Bana istediğim o netliği vermediler. Bu halt yapmakta. Şaka gibi... Neyse... Cevizde sap manyetiği alnico 4'lü Duncan 59. Fender Blues Jr.'da işte Amerikan 1998 artı içinde Celestion G12H30 kolon var 75Hz'liklerden, Çin yani Anniversary versiyonu. SM57 ile epey bir on axis, sonra EMU 1616m ses kartı ve de Cubase ile reverb compressor falan.

İşte böyle.

Dökümü yazalım zira ben kendim unutuyorum sonra ne neydi diye...

B

Bir Pazar öğlenden sonra takılması: 22.04.2012

Bir Pazar öğlenden sonra takılması... 22.04.2012


Dr. Barlo - GPKBCem - 14


Dr. Barlo - GPKBCem - 02


Dr. Barlo - GPKBCem - 27


Bu pazar biraz kendime zaman bulabildim. Yarının tatil olması sebebi ile "yapmam" veya "yetiştirmem" gereken iş yok... Gerçi var, Sound'dan haydi yolla makaleyi yapıyorlar da, valla açıkçası gitar çalasım geldi bugün.


Neyse, açtım blues jr.'u epey zamandır. Ve de 3 tane, her biri nerdeyse take one 3 kayıt çıktı. 3. cidden take one, ikinci son tarafta parmağım girişmese, direkt take one. Bu ikisi için de hazırlık mazırlık yok. Yaradana sığınıp giriştim. Birincisine biraz daha fazla baktım, 5 10 dakika gibi... Orta taraflara bir numara iyi olur hesabı, Freddie King cinsi bir şeyler koyduk. Kayıt ama one take, durdur kaydet falan yok yani.


Pedal medal yok, amfi ve gitarlar. 


Birincisi Gibson Melody Maker ve Fender Blues Jr. sadece... Ortada başlıyorum, Brobucker köprü ve Lil 59 sap ile. Sonra köprüye geçiyorum, arada amfinin de sesini açmaktayım. Kaydı durdurmadan ... hehe... aradaki boşluk sağolsun.


Ikincide Ceviz köprüde ama ses 5 6 gibi başlıyorum. Ton biraz kapalı. Ortaya doğru sesi kökleyip tonu da biraz az biraz kısmaktayım. Amfinin ayarları sabit. 2:23'de işte el karıştı, dub ettik... Kıl oldum yoksa direkt sıfır hazırlık one take olacaktı bu... Insanın kendi kafasını görmesi için, hani sol beyine neleri yazayım yahu diye düşünmek için iyi hadiseler bence bunlar.


Üçüncüsü ise notamo sıfır hazırlık ve de take one. Hatta şarkı bitecek bitecek diye korka korka (sonuna hazırlıklız yakalanmayalım hehe) takılıyorum, fark edebilirsiniz. Cubase'de görüyorum sonunun yaklaştığını ve de nasıl olacağını tam bilmeden girişmek hehehe heyecan! Ha bu arada gitar ceviz, ortada başlıyorum, PATB-3 ve 59 (a4) ile. Sonra köprüye geçip işte takılıyoruz.


Bu Blues Jr. denen amfiyi hakkaten çok sevmekteyim. Dediğim gibi sıfır pedal. Master hep full açık. Volume 4 - 10 arası gidiyor geliyor kayıtlarda. Bas tiz mid hepsi 12de nerdeyse, ara ara midleri kestim sanırım bir kayıttta. Reverb hafif açık, genelde kayda sonradan verdim. Benimkinin içinde bir adet Celestion G12H30 var 75liklerden. Shure SM57 mikrofon ve de Cubase var kayıt kuyut hadiselerinde...


Umarım baymam arkadaşlar. 


Yorumlarınızı da esirgemeyiniz.


Hürmetler.


B


Ek: Bir hafta sonraki Pazar günü de alttaki çıktı. Bunda ekipman aynı, sap alnico 4 'lü Duncan 59'dayım aynı gitarla ve de Fender Blues Jr. ile. Ama tek fark bu sefer arada Alen Geere Serene Boost olması...


Dr. Barlo - GPKBCem - 25

Barlo'nun Köşesi @ Sound - Nisan 2012: Orijinal “PAF” dosyası

Barlo'nun Köşesi: Orijinal “PAF” dosyası
Dr. Mehmet Barlo
www.facebook.com/dr.barlo
http://drbarlo.blogspot.com/
http://www.youtube.com/user/drbarlo


Belki de müzik tarihinin en çok sevilen müziklerinin icrasında ortak payda…





Yıl 1955... Gibson'nın mühendisi Seth Lover'ın o zaman üzerine çalıştığı konu Gibson'a gelen şikayetleri bertaraf etmek için bir tasarım. Bilindiği üzere, o seneye kadar Gibson sadece P90 isimli tek bobinli olan bir manyetik ile gitar satmaktaydı. Bu manyetiğin tonu çok güzel olmasına rağmen, sahne performansı sırasında bir o kadar da problemliydi. Zira T.V. kayıtlarında özellikle dip gürültü problemi spotlar sayesinde ayyuka çıkıyordu. Bu arada belirtmemiz gereken bir unsur, bu manyetiklerin dip gürültülerinin normal Stratocaster veya Telecaster cinsi manyetiklere göre, manyetik alanlarının ciddi miktarda daha güçlü olmasından dolayı (ki içinde bu yazının konusu olan "humbucker" manyetiklerinde tek olan mıknatıslardan iki adet vardır), çok daha belirgin olmasıdır.



(Fotorafı Duncan Firma'sının üst düzey yöneticisi Ewan Skopp çekmiş ve de burada da hikayesi var: http://www.seymourduncan.com/forum/showpost.php?p=3140424&postcount=20 Hatta dikkat ederseniz arkada Leesona sarma makinası da var.)

Seth Lover "humbucker" denen aleti (yani dip gürültüye geçti vermeyen, veya dip gürültüyü yok eden), ki bundan sonra HB şeklinde kısaltacağım, 1955 yılında çok güzel bir tasarım ile icat etti. İki adet bobini bir tek mıknatıs üzerine oturtarak, ve bu sayede mıknatısların en olarak ince ama uzunluk olarak daha fazla olan kenarlarında kutuplarının bulunmasından dolayı ve bobinlerin birbirlerine ters sarılmış olmaları sayesinde, ortaya birbirlerine karşı tersk kutuplu ve ters sarımlı (İngilizce olarak RWRP – reverse wound reverse polarity şeklinde geçen unsurdur) iki bobin ihtiva eden bir manyetik çıkarttı. Bu iki bobini birbirlerine seri olarak (ama ters sarım olması için de, illa fiziksel olarak ters sarmaktansa ters fazda -yani "out of phase"- şekilde) bağladı. Bu şekilde P90 kadar güçlü bir çıkış sağlanmış oldu ve tabi asıl amacı olan dip gürültüsünü de yok etti.


İlk olarak üzerine basarak söylememiz gereken bir şey var: O da Seth Lover'ın tasarladığı ve PAF adı altında bilinen manyetiklerin, aslında dip gürültüsüz P90'lar olarak tasarlandığıdır. Yani ideal olarak bir PAF manyetiği, P90 ile aynı tona sahip olmalıdır, ve tek farkları ise PAF'larda dip gürültüsü olmamasıdır.




Bu hadise yüzünden Seth Lover, bu icadı ile işi bitirmedi. Zira bu tasarım her ne kadar dip gürültüsünü yok ediyor olduysa da, netlikte ciddi bir kayıp sağladı. Ve Seth Lover, temel tasarım üzerinde çalışarak temel tasarımda netliği artıran ve ortaya çıkan manyetikleri bugünkü hallerine getiren bir çok yeniliğe imza attı. Bence çok önemli bir insandır, zira kendisi daha sonra Fender için 1970lerin başında Fender’in Thinline serilerinde kullanılmakta olan “Wide Range Humbucker” manyetiklerini tasarlayan, ve çok farklı unsurlar kullanan birisidir. Gitara uydurmak için bir tasarım olması açısından. Hatta o kadar ki, günümüzde bu manyetiklerin tam kopyasının yapılması (parça stok edilmemiş ise) imkansız durumda, zira içindeki bazı önemli parçaların günümüzde üretimi artık yok. Detaylara çok önem verdiğini düşündüğüm Seth Lover’ın ne kadar ince bir iş çıkarttığının da göstergesi olarak bunu düşünmekteyim.




Bunlardan birincisi iki bobinin aynı güçte olduğunda çıkan tonun yeterince net olmamasından kaynaklandı. Bundan dolayı bir bobini daha güçsüzlendirmek için manyetik alanı dağıtmak yoluna gitti. Ve onun içindir ki o bobine vidalar taktı. Malum vidalar manyetiğin alt plakasının ("baseplate" diye bilinir) altından çıktığı için, manyetik alanı manyetiğin altına da taşır, köprü pozisyonundaki manyetikte köprüye daha yakın olan bobinde. Elbette o zaman vidalı bobin ötekine göre daha "güçsüz" olmaktadır. Bu sayade netliği artırdı, zira dip gürültüsü yok ediliyor olsa da, manyetik alanın güç farkını kullanarak, çivili bobinin daha yüksek bir oranda algılayıcı olmasını sağladı. Lafı geçmişken size "komik" bir unsuru söylüyeyim. Bu eski tasarımın biraz daha ileri gitmiş haline DiMarzio "Air" demekte. Ve sadece yaptıkları manyetiğin içinde vidalı bobin tarafında vidaların içinden geçtiği metal parçanın mıknatısa değmesini ve de dolayısı ile manyetik alan tarafından fazla güç yüklenmesini engellemek. "Komik" geliyor, zira bu firmanın reklam olan ve kokan bazı bildirilerinde, bu hadise alenen önemli bir "icat" olarak bu gösterilirken, bence bu işe gönül vermiş ve bu işi anlayan herkesin çok rahat göreceği üzere, 1955'de yapılan tasarımın ufak bir modifikasyonu sadece…



Devamında bobinlerin tam olarak aynı miktarda bobin teli ile sarılmış olması gerekmediğini, ve hatta bu miktarlar farklı olursa o zaman netliğin arttığını gördü. Bu unsura günümüzde DiMarzio üzerine bir "trademark" koyarak sahip çıkmış vaziyette ve dual-resonance hadisesi altında diğer üreticilerin kullanmasını bir yerde engelliyebilmekte. Bu işi Seth Lover'ın icat etmiş olmasına rağmen... Bunun yanında, Fralin bu cins bir tasarıma "Un-Bucker" demekte ve de HB ile P90 arasında daha fazla netlik sağlamakta. Neyse, aslında bu hadise de Seth Lover yüzünden bilinen bir şey. Yani 8.00Kilo Ohm'luk bir PAF manyetiği genelde 4.00K artı 4.00K olarak çok iyi olmaz. Daha ziyade (tercih edilen çivili bobinin daha güçlü olmasıdır) 3.70K vidalı bobin ve 4.30K çivili bobin gibi değerler bile olabilir, ki biraz iddialı bir fark. Zira bu aradaki farklar arttıkça, bobin tellerinin miktarları arasındaki fark artacağından, HB'ın tasarlanma sebebi olan dip gürültüsü mevzu yine ortaya çıkmaktadır.


Aşağıda PAF manyetiklerinin ortak noktalarını sayalım:


1. #42 AWG (American Wire Gauge) ebadında ve "plain enamel" ensulasyonlu bobin telleri ile sarılmışlardır.


2. Ohm dereceleri 7.50K ile 9.00K arasındadır. Her bir manyetik diğerine benzemez, bunun hakkında altta daha detay vereceğim.


3. İçlerinde kullanılan mıknatıs alnico 2 - 5 arasında bir derecedir. Yine burada da bir kural yok, alnico 2'li PAFlar olduğu gibi, 4lüler de var.


4. Renkleri siyah, zebra veya çifte krem şeklindedir.


5. Manyetikler parafin banyosundan geçmemişlerdir. Bu unsuru yazımın en sonunda detaylandıracağım.



Şimdi gelelim PAFların tam olarak belirlenmiş spesifikasyonlarının bulunmaması hususuna. Bu aletler otomatizasyon olmadığından dolayı el ile Gibson fabrikasındaki (ağırlıklı olarak hanımlar derler) çalışanlar tarafından sarılmıştır. Her bir çalışan bir bobin sarıyor ve bu bobinleri de bir kutuya atıyormuş. Sonra başka birisi bu bobinleri rastgele alarak bir araya getiriyor, ve önündeki bir kutuya elini atıp içinden rasgele alnico 2 ila 5 arasında değişen mıknatıslardan bir tane çekiyormuş. Ve sonrasında manyetiğin montajını bitiriyormuş.



Hatta bazıları resistans derecesine bakmadan bu manyetikleri gitarlara taktıklarını söyler. Bilemiyorum... Ama bu işlerden cidden adı saygıyla anılan bir zaat olan Jim Rolph, bu lafın kaynağı ve kendisi ile görüştüğümde bana sap manyetiğinin köprüden daha güçlü seçildiğini söylemişti. Yani normalde günümüzün tersine eskiden sapta daha güçlü, yani rezistans derecesi daha yüksek, manyetik kullanırlamış, dediğine göre... Fralin ve Duncan gibi bu işin erbabı üreticiler ise günümüzde sapta 7.50K ve köprüde 8.00 - 8.50K civarında değerler kullanmaktadırlar.


Neyse, kısacası tam olarak bir kural yok.



Dolayısı ile çok süper PAFlar olduğu gibi, alelade çok enteresan olmayan manyetikler de bolca üretilmiş vaziyette olduğu bilinir. Ondan dolayı PAF işi söz konusu olunca bu size çok bilgi vermez. Meşhur bir gitarın üzerindeki PAF derseniz ama bakın iş çok değişir...



Bu konuda en güzel örneklerden biri ZZ Top'un meşhur gitarcısı Billy Gibbons'ın efsaneleşmiş Pearly lakaplı Les Paul Standard'ı. Gibbons bu gitarın kopyasını (turne falan için) isteyince, oturuyorlar ve Duncan orjinal Pearly'nin üzerindeki manyetiği bozmadan inceliyor. Tonalitesine göre sarım deneyleri yapıyor. Mıknatısının gücünü ölçüyor (derecesini de ölçtü diyenler var, kıymık çıkartmış gibi lakırdılar edenler de; bunun yanında kulağı ile bulmuştur gibi laf edenler de var, neyse... Duncan'a bunlar soruldu ve de direkt bir cevap vermediğini söylemem gerek, ticari sır olarak saklamayı seçmesi de gayet doğal bir unsur), ve diğer "sihirbazlıklarını" kullanarak karşımıza Duncan firmasının şu anda seri olarak ürettiği Pearly Gates denen manyetik çıkartıyor. Bu manyetik sonuçta bir PAF, ama herhangi bir PAF değil, zira herhangi bir PAF diye bir şey yok). Billy Gibbons'ın PAF'ının kopyası. Yakın zamanda Joe Bonamassa'nın 1959 Les Paul'ündeki PAF'ların kopyasını çıkarttı, aynı şekilde yukarıda tarif ettiğim yöntemler ile. Şimdilik Duncan Custom Shop'ta set olarak 300 dolar gibi fiyata satılmakta ki bazı butik üreticilerin fiyatlarına göre ben hem bilgi hem de kalite açısından Duncan'ın ve Fralin’in üretimlerinin daha iyi olduklarını düşünürüm.



1955 - 1957 yılları arasında PAF’larda genelde alnico 2 mıknatıs kullanılmış olup, genelde rezistans dereceleri düşük tarafta olmakta. Böylelikle ortaya daha sonraki senelere göre daha net tonlar veren manyetikler çıkmaktadır. 1958 senesinde hala alnico 2 kullanılırken, rezistans dereceleri biraz daha yükselmiş vaziyettedir. Devamında, 1959 senesinde ciddi değişiklikler olup, hem rezistans dereceleri daha da yükselmiş, hem de alnico 2nin yanında 4 ve 5 daha yoğun kullanılmış diye bilinir. 1960 ve 1961 senesinde alnico 5 standart olarak kullanılmış olup 1961’den sonra da zaten PAF (sticker) olayı bitiyor. Daha detay vereceğim bu farklar açısından.



İşte mesela bundan dolayı Duncan 59 da bir PAF klonu, ama 1959 veya 1960 PAFlarının klonu. İçinde alnico 5 mıknatıs var ve de biraz daha güçlü sarılmış. Ama bunun yanında Duncan Pearly Gates de, Duncan Seth Lover da, Fralin Pure PAF da, Lollar Imperial de, Throbak Maximum Vintage da… Mesela bilindik örnek olması açsından, Seth Lover’a saygı göstergesi olarak, onunla beraber tasarlanmış olan (ve her satın alınan manyetikte Seth Lover’ın mirascılarına paranın bir miktarının gittiği) Duncan Seth Lover modeli, daha ziyade 1957 PAF’ları tipinde bir manyetiktir. Ama bunun yanında Fralin’den 9K’lık bir PAF sardırırsanız, o zaman da çok ender bulunan ve Edirne Van Hakkari şeklinde ancak burada bahsetmek isteyeceğim zaatın (ki ne olur ne olmaz… elbette işin dalgasındayım ama geçmişte bu kişinin bu gibi durumlarda maraza çıkartmış olduğu gerçeği de ortadadır) ilk albümlerinde kullandığı tona çok yaklaşırsınız, tabi gerekli “kahverengi” taraftan bir amplifikatör ile. 


Kısacası tek bir PAF nosyonu yoktur. “Hangi sene için hangi marka ve model iyidir” konusu da kesinlikle ilginç ve de aktarmak isteyeceğim bir konudur. Ama maalesef bu ay için bu konuyu atlamak durumundayım. Gelecek aylarda bu üzerine eğilebileceğimiz bir husustur.


PAF kelimesinin anlamına gelince: “Patent Applied For” ibaresinden gelir



Gördüğünüz gibi bir isim değil. Patent'e başvurulmuştur yazıyor sadece. Yani bir ismi yok bu manyetiklerin ilk üretildikleri tarihlerde. Ondan dolayı insanlar zamanlar bu çıkartma yüzünden bu manyetiklerin adına “PAF” demiş.

Günümüzde bu “PAF” terimi, DiMarzio tarafından “trademark” olarak diğer firmaların kullanımına, hatta işin enteresanı Gibson’ın kullanımına dahi kapanmıştır. Aynı unsur daha 1955 yılında yukarıda gördüğünüz gibi çifte krem HB’lar üretmiş olsa da, Gibson’ın günümüzde bu rengi yine bir DiMarzio “trademark” uygulaması yüzünden kullanamıyor olmasıdır. Bırakın Duncan’ı veya Fralin’i… Gibson kullanamakta… Gerçi Gibson bu işle açıkçası tam manası ile uğraşmadı, ve sanmıyorum ki DiMarzio bu gibi bir durumda Gibson gibi bir devin üzerine tam olarak gidebilsin. Neyse, spekülasyonlara gerek yok…

1961 yılının ortalarında Gibson PAF üretimini ciddi şekilde değiştiriyor. En önemli kısmı, eskisinin aksine artık kısa mıknatıs (ve hepsi alnico 5) kullanıyor. Ve artık PAF sticker'ı yerine PAF number stickerları yapıştırıyor. Bu arada, orada bahsedilen numara manyetiğin patentinin numarası değil. Başka bir hadisenin numarası. Aksi gibi unuttum ne olduğunu ama komik bir şeydi... Eğlenmek isterseniz lütfen bu işe detaylı bakınız.



Ve dolayısı ile 61 senesinin ortasında bu PAF işi bir yerde sona eriyor. Ama bunu illa kötü bir hadise diye algılamak doğru değil, zira devamında PAF number manyetiklerinden çıkan tonlar da çok sevilir. Clapton’ın Crossroads’u çaldığı gitar bir adet 1964 Gibson SG, nam-ı diğer “the fool”, ve üzerinde bu manyetiklerden var.



Daha önce bahsetmiş olduğum parafin banyosu işine gelelim. Manyetikler ötmesin diye genelde muma, batırılır, yani parafin banyosundan geçer, ki manyetiğin parçaları titreşime geçip ötme olayı olmasın. Tehlikeli bir işlem olduğunu size kesinlikle belirtmem gerekmekte ve eğer detaylara vakıf değilseniz kesinlikle denemenizi tavsiye etmem. Zira parafin yanıcı bir maddedir ve de petrol tabanlı olduğu için kolay kolay da sönmez. Ayrıca, PAF manyetiklerindeki bobinlerdeki plastik günümüzdekiler kadar dayanıklı değildir ve de parafinin eridiği derecede onlar da şekillerini koruyamazlar. Dolayısı ile bir PAF manyetiğiniz varsa, son yapmanız gereken hadise onu mum banyosundan geçirmektir. Bu şekilde manyetiğini deforme etmiş kim var derseniz, yine karşımıza Edirne Van Hatay çıkmakta…


PAF manyetiklerinin orjinal olarak hiç muma batırılmamışlardır. Bu sayede üst harmonikleri kaybolmamakta. Zira, muma batırmak ötmeyi engeller, ama aynı anda eğer fazla muma bulanırsa o zaman 3 boyutlu bir ton yerine gayet sentetik dominant harmoniğin sadece barındığı tonlar kalır. Ve bu manyetiklerde kesinlikle istediğimiz unsur bu değil. Zira bütün parçalar yapıştığı için birbirlerine üst harmonikler hiç duyulmaz. Alttaki fotorafta, bu parafinleme işleminin kötü, hatta çok kötü, yapıldığı bir durumu görebilirsiniz:



Dolayısı ile PAFlarda o 3 boyutlu enteresan derin ton vardır. Kendiniz duymanız lazım anlatabilmem için bunu. Lafla olmuyor. Ama bunun yanında ötme problemi olan bir çok PAFda var. 




Bunca laftan sonra bu üstteki Chicago Music Exchange isimli kesin gidilmesi gereken yerde çekilmiş olan fotorafım eşliğinde (tuttuğum gitar Cheap Trick’ten Rick Nielsen’in 1959 Les Paul’ü, ve de elbette üzerine bu yazının konusu olan manyetikler var) sizlere benim PAF tecrübemi anlatmak isterim. 2000 senesinde fiyatları yine az değildi. 500 dolar gibi fiyata almıştım, tek bir manyetiği. Şimdilerde çifte krem bir manyetik bulursanız, teki 5000 doların üzerinde gidebilir. Çifte krem 1959 PAF setinin yarım saat içinde 15000 dolara 2006 senesinde satıldığında şahit oldum. Neyse, benim aldığım ve de denediğim PAF maalesef öyle ahım şahım bir şey değildi. Ki zaten gayet de doğal, zira çok güzel bir tane olsa, önceki sahipleri zaten satmamış olurlardı. Hala çok güzel bir manyetik olduğunu söylemem gerekmekte (benimki siyahtı, dolayısı ile ciddi bir mali kaybım yok… ister istemez hala aklıma gelmekte…). Ama günümüzde çok iyi manyetik saran insanlar var. Duncan Fralin gibi büyük üreticilerin yanında, daha ufak çapta ama çok iyi üretim yapan şirketler. Dolayısı ile ya cebinizde para orjinali için epey bekleyip şanslı olacaksınız, ya da kısa yoldan bu bahsettiğim üreticilerin mallarını alacaksınız.



Sevgi ve saygılarımla.


Dr. Mehmet. Barlo
Mart, 2012
Istanbul, Türkiye




Kaynakça:


http://www.gitarpedal.net/


http://www.youtube.com/


http://www.premierguitar.com/


http://www.seymourduncan.com/


http://www.fralinpickups.com/


http://home.provide.net/~cfh/paf.html


http://www.jmrolph.com/


http://www.lollarguitars.com/ 


http://www.throbak.com/


http://www.billyfgibbons.com/


http://www2.gibson.com/Gibson.aspx


http://www.chicagomusicexchange.com/

30 Nisan 2012 Pazartesi

Barlo'nun Köşesi @ Sound - Mart 2012: Güç Düşürücü - Attenuator Dosyası

Barlo'nun Köşesi: Lambalı Amplifikatörler için Güç Düşürücüler
Dr. Mehmet Barlo
www.facebook.com/dr.barlo
http://drbarlo.blogspot.com/
http://www.youtube.com/user/drbarlo

Bu ay, yazımda elektrik gitarların lambalı amplifikatörler ile kullanımında ortaya çıkan ciddi bir problemi ve de bunun çözümlerini ele almaktayım.



Elektrik gitarlardan ses alabilmek için günümüzde her ne kadar bir çok etkin yöntem bulunsa da, muadil sayılabilinecek bir çok konuda olduğu gibi, ilk icat edilen yöntem sanırım en yaygın ve de bir çok gitarcıya göre en güzel sonuçlar veren yöntemdir. Bu da, malumunuz, lambalı amplifikatör kullanımı sayesinde olur. Sadece kazanç (gain) unsuru açısından değil, çıkan tonun “doğal” ve “tepkili” olmasının yanı sıra, bolca üst harmonikler barındırması (dolayısı ile net ve derin olması) lambalı amplifikatörlerin çok kolaylıkla yapabildikleri unsurlardır. Bunun yanında, işin içine bir de “doğal” kazançlı ton arayışı girdiği anda, açıkçası iyi bir lambalı gitar amplifikatörünün karşısında çok az transistorlü amplifikatör veya digital gitar amplifikatörü modelleyici platform dik kalmaktadır. Ki bunların her birinin de fiyatlarının lambalı kardeşleri kadar yüksek olduğunu belirtmekte fayda vardır. İşte bundandır ki, günümüzde bir çok gitar amplifikatör firması lambalı amplifikatör üretimlerini son yıllarda artırmış, model üzerine model çıkartmaya başlamıştır. Bir yerde bu lambalı teknoloji, 1980’lere göre karşılaştırıldığında, tam tabiri ile “hortlamış” bir durumdadır.





Her ne kadar konumuz lambalı amplifikatörlerin neden iyi oldukları olmasa da, kullanım açısından neden onlara “muhtaç” olduğumuzu hatırlatmadan konuya girmek istemedim. 

Fakat, lambalı amplifikatörlerin beraberinde getirdikleri problemler de hiç göz ardı edilemeyecek cinsten olup, epey bir gitarcının ve stüdyo sahibinin başını ağrıtacak tipte dertlerdir. Ağırdırlar, ciddi şekilde ağırdırlar. Zira o lambalar epey büyükçe ve ağır çıkış ve güç trafosu isterler. Ayrıca bakım isterler, zamanı geldiğinde lambalarının yenilenmesi gerekir ki bu da azımsanmaması gereken bir masraftır. Bunun yanında kombo modellerde, lamba kullanımı ve hoperlörün ciddi ses seviyelerinde yaptığı hareketten dolayı, mikrofonik durumlar karşımıza çıkabilir (amfiniz bozuk buzdolabı gibi sesler çıkartıyorsa, bundan şüphelenmelisiniz), ve bu durum oluşmasın diye de lamba seçiminde kısıtlanıyor olabiliriz.



Bu yazının konusu olan probleme gelmek gerekirse, lambalı amplifikatörler ancak çok ciddi seviyede ses üretirken, o sevdiğimiz ve uğruna hamallar gibi kilolarca yükü taşıdığımız tonu elde edebiliriz. Ve aksi gibi, bir çok sevilen, ve plaklarda CD’lerde seslerine hayran olduğumuz amplifikatörler, bu ses seviye problemi açısından cidden en hunhar seviyelerdedirler. Örneğin, 100 Watt’lık bir Marshall Plexi (1959) veya 80W’lık Fender Twin Reverb verilebilir. Bu amplifikatörleri, bırakın evde kullanmayı, epey geniş bir çalışma alanına sahip olan bir stüdyoda bile, onların etkin oldukları ses seviyesinde kullanmak, cidden çok zordur. Ben şahsen normal ve düzgün bir ebattaki bir stüdyoda veya bar sahnesinde, 22W üzerinde bir amplifikatörün kullanımının, hem kulak sağlığımız açısından hem de grup içi düzgün bir seviyede ses yüksekliği tutmak için sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. Eminim bu yazıyı okuyan ve sahne alan birçok gitarcı ve ses mühendisi, tam olarak dediğimi anlayacaklardır. Zira şahsen kendimin bile bu konuda ciddi sıkıntısı mevcut, birçok sahnede ses mühendisi ile “sesini kıs” polemiği yaşamış olduğumu itiraf etmem gerekmektedir. 



“Neden o zaman bu kadar fazla güç olsun ki, neden daha düşük güç seviyeleri olmasın?” şeklinde basit bir soruyu sorduğumuzda, karşımıza bu konu ile alakalı aşılması güç engeller çıkmakta. Mesela diyelim “Marshall Plexi” tonunu sevmekteyiz, ve de bu tonun ama 22W seviyesinde olmasını dilemekteyiz, stüdyo veya bar sahnesi kullanımı açısından. İşin bu durumda enteresan tarafı, bu gibi bir amfinin kolaylıkla ve ucuzlukla bulunmasının gayet zor bir iş olacağıdır. Zira tonuna yaklaşılmaya çalışılan ve bahsi geçen amplifikatör, 100W’lık bir aygıttır, ve de Marshall bunun 22W’lık bir versiyonunu üretmemektedir. Ufak tefek “butik” şirketler (örneğin 65 Amps isimli şirketin yakın zamanda ürettiği ve de şu anda ABD’de pek bir revaşta olan Empire isimli amplifikatörü işte tam olarak budur, 22W’lık bir Marshall Plexi tipinde amplifikatör) bu hadiseyi yapsalar da, tasarım açısından, altta okuyacağınız üzere, bu hiç kolay değildir. Haliyle ucuz da değildir, ki bu gibi amplifikatörler orijinallerine göre daha pahalı olmaktadırlar. Ayrıca, işin daha da enteresan tarafı, bu gibi bir amplifikatör üretilse bile sonuçlar aynı olmayacaktır, zira o 100W’lık çıkış trafosunun ebadı ve diğer özellikleri dolayısı ile karşımıza o ton çıkmaktadır. Onun yerine fiziksel ebat olarak daha küçük ve de farklı özelliklerde bir çıkış trafosu koyarsak, maalesef o beğendiğimiz tonu tam olarak yakalayamayacağız. Bunların yanında, amplifikatörün lambalarının da tona etkisi olduğu su götürmez bir gerçektir. Daha güçlü lambalı amplifikatörlerdeki lambaların verdiği tonu, daha az güç sahibi olan lambalardan almaya çalışmak için preamp ve güç katında bazı değişiklikler olması kaçınılmazdır, ki istenilen sonucu almak her zaman da mümkün değildir. Diğer bir örnek olarak Fender Twin Reverb ve Deluxe Reverb verilebilir, ki ilki 80W iken ikincisi 22W’lık bir aygıttır. Bu aletleri çalan herkesin onların preamp devresi açısından nerdeyse her özelliği aynı olsa da, güç katının, lambalarının ve çıkış trafosunun özelliklerinden dolayı hissedecekleri hadise, iki amplifikatörün epey farklı olduğudur. Bir diğer alakalı ve yüksek güç kullanılması gerekilen hadise de “clean headroom” diye tabir ettiğimiz unsur ile alakalıdır. "Clean headroom" diye tabir edilen hadise şudur. Preamp katında varsayın ki hiç kazanç (gain) olmasın. Bu durumda amplifikatörün sesini gittikçe açarsak şu durum karşımıza çıkacaktır. Önce ses temiz (açık) bir şekilde yükselecek, ama bir yerden sonra kırılmaya, distort olmaya veya bir diğer deyişle satüre olmaya başlayacaktır. Hatta amfinin sesi sonuna kadar açılırsa, bu kırılma güç lambalarının (daha büyük lambalardır) kırılması, overdrive'a gitmesi ile sağlanıyor olacaktır. “Clean headroom” işte tam olarak kırılmaya başlamadan önceki en üst ses seviyesidir. Bu seviyede gitardan gelen ton bir kırılmaya uğramadan, temiz (açık) en yüksek seviyesine ulaşmaktadır. Yüksek Watt’lı amplifikatörlerde bu “clean headroom” diye tabir ettiğimiz seviye daha yukarıda ve de bateri karşısında duyulur bir seviyede olur. Fakat daha düşük Watt’lı amplifikatörlerde ise (misal, 15W’lık Fender Blues Jr.) bu seviye gayet düşük bir yerde olacak ve baterinin altında ezilecektir. Dolayısı ile açık bir tonla gitarınızı bateri karşısında koruyamıyor olursunuz. İşte bu durumda yüksek Watt işe yarar ama aynı anda solo için bir pedala basıldığı anda da, bu sefer bateriyi ve bütün grubu ezer duruma geçersiniz. Bu, sanırım ki, birçok stüdyo sahibi tarafından biraz da gülümsenerek “metalci gençlerin” provalarında şahit olunmuş bir unsurdur. 



Bir üst paragrafta saydığım sahne ve stüdyo kullanımı açısından problemler çok ciddi seviyelerde iken, bunların üzerine bir de ev içinde lambalı amplifikatör kullanımı hususu da gelmektedir. Eh, lambalı amplifikatör kullanımında bu kadar güzel sonuçlar alınıyorsa, o zaman biz gitarcı milleti onları evde de kullanmaya kalkar ve eşimizle, komşumuzla ciddi problemler yaşarız, hem de o lambalı amplifikatörü sesi etkin verdiği seviyeye getiremeden…

Güç düşürücüleri (attenuator), gitaristler arasında enteresan şekilde çok fazla bilinmeyen ve kullanılmayan, ama bir o kadar bu konuya çok temiz çözümler getirebilen aygıtlardır. Kısacası işlevleri, amplifikatörden çıkan ses sinyalindeki enerjinin bir kısmını harcamak ve de hoperlör(lere) seviyesi düşmüş bir şekilde iletmektir. Dolayısı ile, lambalı amplifikatörlerin hoperlör çıkışları ve hoperlörleri arasında kendine yer bulan bu aygıt, lambalı amplifikatörlerin etkin ve güzel sonuç verdikleri ses seviyesinin ancak bir miktar azaltılmış olarak hoperlöre yansımasını sağlarlar. Kısacası, etkin kullanımı daha düşük bir ses seviyesinde mümkün kılarlar. 



Bundan dolayı, benden amplifikatör/pedal unsurları hakkında tavsiye isteyen arkadaşlara genelde ilk söylediğim hadise, şeffaf bir güç düşürücü almaları, ve amplifikatörlerinin aslında nelere muktedir olduğunu, pedalların bağımlısı olmadan görmeleridir.



Ama tamamen de hayal görmemek lazımdır, zira tonun bir parçası da ses yüksekliğidir. Her ne kadar ekolayzır ayarı aynı kalacak bile olsa, insan kulağı bu ekolayzır ayarını farklı yükseklikteki seslerde farklı algılar (ki farkındaysanız işin içine hoperlörlerin tepkilerinden oluşan hadiseleri hiç katmıyorum ve bunlar cidden çok daha fazla komplikasyonlar içeren unsurlardır). Bundan dolayı da, ses yüksekliği sadece ek bir boyut değil, tonun tam tanımının ortasında yer alan bir unsurdur. Ve dolayısı ile güç düşürücüleri, ses seviyesinde kayıp yapmaları sayesinde, ton ile tanım gereği oynarlar. Böylelikle, iyi ve kötü güç düşürücüsünü ayırt eden hadise, bu ses seviyesindeki azaltmanın, tona ses seviyesinin azaltılması unsurundan başka bir etkisi olup olmaması ile belirlenir. Eğer sadece ses seviyesi ile akalı unsurlar söz konusu ise, karşımızda çok iyi ve “şeffaf” bir güç düşürücü var demektir. Ama eğer ses seviyesinin azalmasının yanı sıra, ekolayzır ayarlarında ses seviyesinin azalmasının ötesinde bir etki varsa, şeffaflık söz konusu olmaz. Haliyle bu da, bu gibi bir güç düşürücünün çok iyi olmaması demektir. Bundan dolayıdır ki, üzerinde ekolayzır ayarları bulunduran (treble boost vesaire) aygıtlardan uzak durmanızı şiddetle tavsiye ederim, zira bir yerde, firmanın kendisi bu gibi bir kaybın olacağını itiraf etmiş ve ona göre kendince bir önlem almış olmakta…







Piyasada bir çok güç düşürücü mevcuttur. Bunlardan bilinenleri, Marshall Power Brake, THD Hot Plate, Weber Mass (ve Mini Mass), Bad Cat Leash, ve Dr.Z. Airbrake (ve Brake Lite) şeklindedir. Daha az bulunan ve fiyat olarak da diğerlerinin en az iki katı pahalı olan (ve benim denememiş olduğum) Aracom (ki bir minik kafa amplifikatör ebatlı bir alettir) ve Faustine (ki yakın zamanda iflasını ilan etmiş bir firmadır) marka güç düşürücüler de mevcuttur. Hatta yanılmıyorsam, bunlardan birisi için o kadar paranın yanında yaklaşık bir sene sıra beklemek gerekmekte. “Saygı duymak” ile beraber, enteresan bir hadise diye düşünüyorum. Ve laf aramızda, daha önceleri Scumback Speakers firmasından elde edilmekte olan Alex’s Attenuator marka/model bir güç düşürücünün de çok iyi olduğu söylenmekte, ve fiyatı ilk ikisi gibi çok uçuk değil, 350 Amerikan Doları gibi… Bunu denemeye, edinmeye istekli olduğumu da bu vesile ile paylaşmakta fayda vardır. Gerçi aşağıda okuyacaksınız, deneme isteğim gerekli olduğundan değil, daha ziyade meraktan. Bu çeşitli güç düşürücülerin tipleri aslında birbirlerinden epey farklı da olabilirler. Bazılarının içinde bir “hoperlör çekirdeği” varken, bazıları da L-Pad adı verilen yüksek Watt seviyelerine dayanıklı dirençler kullanılan (ülkemizde bu gibi dirençlere “taş direnç” denmektedir) aygıtlardır.





Şahsen bu piyasadaki yaygın güç düşürücülerin epey bir kısmını denemiş olduğumu itiraf etmem gerekmektedir. Yukarıdaki listeden (“butik” olanlar haricinde), sadece Bad Cat Leash denen aygıtı etraflı bir şekilde denemediğimi belirtmem yerinde olur. Ve direkt olarak söyleyebilirim ki, yukarıdaki bu listeden Marshall Power Brake, THD Hot Plate ve Weber Mass (ve Mini Mass) şeffaf güç düşürücüleri değillerdir. Tizlerde ve de netlikte, ses seviyesinin düşümünden daha öte bir kayba sebep vermektedirler. Kaldı ki bu aygıtların bir çoğu, ancak sabit Ohm seviyesinde satışa sunulmaktadır. Yani 8 Ohm’luk bir THD Hot Plate alırsanız, aynı aleti 16 Ohm’luk Marshall’ınızla ve 8 Ohm’luk Fender’inizle kullanamayacaksınız.





Fakat, Dr.Z. Airbrake ve Brake Lite ise bu konuda benim tartabildiğim kadarı ile şeffaf ve dolayısı ile çok güzel sonuçlar vermektedirler. Bunun yanında farklı Ohm dereceleri açısından da diğer örneklerde olabileceği gibi kısıtlı değil, kabinlerde karşımıza çıkan her türlü Ohm derecelerinde kullanılabilir durumdadırlar. Temelde, amplifikatör tasarımcısı merhum Ken Fisher’in ortaya koyduğu yapı üzerine kurulu olan bu aygıtlardan Airbrake, epey pahalı olsa da, uygun durumlarda çok şeffaf bir şekilde ses seviyesinde azaltmalar sunmaktadır. Tasarımları gereği, bu ses kaybı kabinin Ohm derecesine göre farklı seviyelerde olacaktırlar. Ve bunun yanında, diğer ciddi problemleri de vardır, ki bunlardan aşağıda bahsedeceğim.



Dr.Z. Airbrake’in ABD satış fiyatı 330 Amerikan Doları civarı olup, benim değerlendirmem ile ancak 8 Ohmluk bir kabin ile 7.2dB (4 Ohm’luk bir kabin ile 14.6dB ve 16 Ohm’luk bir kabin ile takribi 3.6dB) seviyesine kadar şeffaf bir ses seviyesinde düşüm sağlamaktadır. Üzerindeki rheostat, epey güçlü bir potansiyometredir, devreye girdiği anda daha ileri ses düşümleri veriyor olsa da, netlik bence kaybolmaktadır. Ama bu aygıtın bir avantajı 100W’a kadar bir güç seviyesinde kullanılabilir olmasıdır. Ufak kardeşi, Brake Lite, bence, tasarım açısından daha etkin ve basit bir aygıttır. 190 Amerikan Doları gibi bir fiyattan ABD’de satışta olan bu aygıt, 11dB seviyesinde kaybı 8 Ohmluk hoperlörlerde 45W seviyesine kadar yapabilmektedir. (16 Ohm’luk bir kabin ile bu maksimum kayıp 6.5dB olurken, 4 Ohm’luk bir kabin ile ortaya çıkan ses kayıp seviyesi 22dB olmaktadır.) Sahip olduğum ve çok sevdiğim Fender Blues Jr.’um içinde bulunan bu alet, cidden şeffaf sonuçları çok etkili bir şekilde vermektedir. 

Bu aletlerin problemlerine gelecek olursak, öncelikle Brake Lite’ın problemi aşikardır. 45W gibi bir sınırlama biz gitarcılar açısından ciddi bir kısıtlamadır. Zira lambalı bir amplifikatörün Watt değeri, açık seste “bastığı” Watt değeridir, ve de dolayısı ile 50W’lık bir Marshall Plexi (1987) çok rahat bir şekilde 50W’ın üzerinde bir seviyede ses çıkartmaktadır. Zaten bundandır ki, kolonları kabul edilmiş prensip olarak, amplifikatörün gücünün en az iki katı kadar seçmekte fayda vardır. Yani 30W’lık bir amplifikatöre, bu prensip doğrultusunda 60W’lık bir kabin bağlamak usuldendir. Bundan dolayı Brake Lite, her ne kadar tasarım ve kullanım açısından şeffaf, basit ve çok faydalı bir alet ise de, bu seviye kısıtlaması ciddidir. 

Bunun yanında, hem Brake Lite’da hem de Airbrake’de ciddi bir kısıt daha vardır. Ohm derecelerine göre ses kaybında farklılıklar olması… Bu aygıtlar 8 Ohm’luk kabinler için tasarlanmış ve onlarda çok iyi sonuçlar veren aletlerdir. Ama farklı Ohm derecelerinde, hala ses seviyesinde bir kayıp veriyor olsalar da, ya bu kayıp fazla olmayacaktır ya da bu aygıtlardan Airbrake şeffaflığını kaybedecektir. Bunu anlatmak için bir örnek kullanmak faydalı olacaktır. 

Diyelim ki Marshall kullanıyorum. Malumunuz, bu durumda, genelde 16 Ohm’luk kabinler olacağını sizler de bilirsiniz, zira Marshall 16 rakamını tercih etmektedir (daha açık ve derin olması ile alakalı, ama şimdi bu konuya girmek istemiyorum zira yazıyı uzatmanın da çok anlamı yok). Bu durumda, bu aletler söz konusu olduğunda, şeffaflık kaybolmadan en yüksek olabilecek kayıp Brake Lite ile ancak 6.5dB ve Airbrake ile o kadar pahalı olmasına rağmen topu topu takribi olarak 3.6dB’dir. Ki hatırlatmakta fayda var, Celestion Vintage 30 hoperlör ile G12M (nam-ı diğer Greenback) arasında ses seviyesi farkı da zaten 3dB’dir. Kısacası, Brake Lite bir derece, ama, Airbrake size şeffaf ses seviyesi kaybı olarak topu topu bu kolonlar arasındaki fark kadar bir sonuç verecektir. Dolayısı ile, bu aleti almak yerine, V30’larınızı Greenback’ler ve G12-65’ler ile değiştirmek daha mantıklı bir opsiyon olabilir.



Bu bilgiler ışığında, Türkiye’de üretilen ve L-Pad yapısında olan diğer bir güç düşürücü, Alen Geere Watt Killer 100, kesinlikle yukarıda bahsettiğim aygıtlara göre bir gömlek üst seviyede olmaktadır. Bilgi ve tecrübelerim ile bu aletin tasarımında ve de deneme sürüşlerinde Alen Geere firmasının sahibi Emre Balkan’a yardım etmiş olduğumu da belirtmem gerekmekte, ama değerlendirmelerin de olabildiğince nesnel olduğunu düşündüğümü size özellikle belirtmek isterim. Açıkçası bu aletin tasarımından ve satışından da herhangi bir mali kazanç mesleğim gereği zaten mümkün değil (malum mesleğim akademisyenlik olduğu için) ve tek amacım birikmiş bilgimi bu işe kendini adamış olan bir arkadaş ve dost ile beraber fiiliyata dökmek ve birilerine yararlı olmak. Bunun yanında, şahsen ben bu aygıtı 6 ayı geçen bir süredir sahne ve stüdyo işlerinde ciddi şekilde kullanmaktayım, ve de çok memnunum. Kendime “amma iyi yapmışız” dediğim çok oldu. Aynı hadiseyi de, şu ana kadar tavsiyeme uyup bu aleti alan 5’i aşkın arkadaştan bizzat duydum. Ve alanlar arasında memnun olmayanına da ben henüz rastlamadım, ki bunların içinde faal olarak Türkiye’de bilinen ve sevilen Rock gruplarının gitarcıları da mevcuttur (isimleri bende saklı kalsın).

Ses örneklerini, ve de Dr.Z. Brake Lite’a göre karşılaştırılmasını görmek isterseniz, yazımın başında adresini vermiş olduğum YouTube sayfasından aldığım altta bulunan ve benim kaydetmiş olduğum bir video’da netlik unsuru açısından çok dikkat ederek yapmış olduğum bu karşılaştırmayı görebileceksiniz.

[video=youtube;BZhUeYmbzh0]http://www.youtube.com/watch?v=BZhUeYmbzh0[/video]

[video=youtube;COkFiyxQe8s]http://www.youtube.com/watch?v=COkFiyxQe8s[/video]

Alen Geere Watt Killer, öncelikle sadece 8 Ohm tabanında bir tasarım değildir. Kendisi 8 Ohm’da Airbrake’ten daha fazla seviyede bir ses kaybını (15dB) şeffaf bir şekilde başarırken, 16 Ohm’luk bir kabin kullanımında ortaya koyduğu şeffaf ses kaybı 12dB gibi bir seviyededir. Kısacası 16 Ohm’luk bir kabinde, Brake Lite’ın güçlü ve 16 Ohmluk bir versiyonu iken, 8 Ohm’luk bir kabinde ise, yukarıdaki piyasada tutulan güç düşürücüleri listesindeki hiçbir aletin yapamadığı 15dB’lik bir şeffaf ses kaybını sağlar. Kritik parçalarının tamamı, yani switch vs. hariç önemli parçaları, tamamen yerli (yurtdışına ihracat yapan firmaların) üretimi olup, son zamanlarda yurtdışından da ciddi siparişler almaya başlamıştır. 

Bu aletin tasarımında, benim yıllar boyu edindiğim şahsi tecrübenin ve Emre’nin de bilgi ve zekasının olduğunu açıkça söylemem gerekmekte. Bu alette, matematik ile ciddi şekilde haşır neşir olmayan bir gitarcı tarafından kolay kolay anlaşılmaz “DeciBell” değerleri yerine, tasarım gereği, Watt değerlerini esas tuttuk. Zira hem tecrübemiz (ve diğer gitarcıların tecrübeleri) hem de kullanımız bu biçimde şekillenmiş vaziyettedir. 

Bu alet 100W’a kadar bir güç seviyesinde kullanılabilir. İçindeki dirençler 100W’dan daha fazlasını kaldıracak bir seviyede seçilmiş olup, 100W’lık bir amplifikatörün bütün ayarları en yüksek seviyede olsa bile, üreteceği Watt derecesine dayanacak güçtedirler. 

6 kademe içerir. 100W’lık bir Marshall Plexi örneğinde konuşacak olursak, 8 Ohm’luk bir kabin ile birinci kademede amplifikatörün gücü 35W’a, ikinci kademede 22W’a, üçüncü kademede 15W’a, ve ara kademeleri atlayarak en son kademe ise 1.6W’a düşmüş olacaktır. Kısacası, hayal değil gerçek, 100W’lık bir amplifikatör gayet şeffaf bir şekilde 1.6W bir amplifikatör haline dönüşmekte. 16 Ohm’luk bir kabin kullanılıyorsa (X yerine 2X seçeneği seçilerek), birinci kademede 50W, ikinci kademede 35W, üçüncü kademede 22W, dördüncü kademede 15W ve ara kademeleri atlayarak en son kademede de 3.2W gibi değerler ortaya çıkmaktadır. 

15W’lık 8 Ohm’luk bir Blues Jr.’u ise çok rahat ve şeffaf bir şekilde 1W seviyesinin altına indirmekte olup, 30W’a kadar lambalı amplifikatörlerin, evde etkin bir şekilde kullanımına imkan sunmaktadır. 

Ama bu aşamada, şunu da peşinen söylemem gerekmekte. 15W’lık 8 Ohm’luk bir amfide bile 15dB ile ortaya çıkan kayıp sonrasındaki ses hala epey yüksek bir ses seviyesidir. Kısacası lütfen bu aygıttan T.V. sesinin seviyesinde lambalı amplifikatör kullanımını mümkün kılan bir sonuç olarak beklemeyin ve algılamayın. Ciddi şekilde ses seviyesini hem de şeffaf bir şekilde indirecek. Ama 1W hala yüksek bir ses seviyesidir, zira ses seviyesi ile Watt, yani güç, değerleri arasında logaritmik bir alaka vardır. Daha fazlası için biraz işin matematiğine ve de GitarPedal.net sayfasında bulunan detaylı açıklamalarımıza bakmanız gerekmektedir. Toparlamak gerekirse, bu aletten “processör” tipi sonuçların beklenmesi doğru değildir. Ve satın almadan veya sipariş vermeden önce, lambalı amplifikatörünüzün kabininin kaç Ohm olduğunu bilmeniz de gerekmektedir. Gerçi Emre Balkan, kendisi bizzat, bu konularda da yardımcı olmakta, bazı müşterilerinden duyduğum kadarı ile…

Alttaki video'da Alen Geere Watt Killer 100 Shaft sahnesinde kullanılırken gözlemlenebilir... Bu sahnede kullandığım DLT 1987 RR-PA - Barlo Mk. (nam-ı diğer "beyaz amfi") 50W gücünde ve de Shaft sahnesine ciddi şekilde çok kaçan bir amfidir. 50W'ın 50si de kullanılacak olsa açıkçası oluşacak sesin yönetilemez bir şekilde olacağını, ve Shaft'ın ses mühendisi Serdar ile de çok hoş ilişkiler yaşamayacağımı size garanti ederim. Bundan dolayı bu konserimizde Alen Geere 100'ü 50W'lık amfimi 10-15W seviyesine getirerek kullanmış oldum. Ve sonuçlardan da çok memnunum, harika bir şeffaflık ve güç düşümü.

[video=youtube;aRjN-2kiQN8]http://www.youtube.com/watch?v=aRjN-2kiQN8[/video]

Özet olarak, şeffaf bir güç düşürücü, ve dolayısı ile Alen Geere Watt Killer, bence her bir lambalı amplifikatör sahibinin, ve özellikle stüdyolarında güçlü lambalı amplifikatörler bulunduran stüdyo sahiplerinin kesinlikle edinmesi gereken, lambalı amplifikatörlerin baş ucunda olması elzem bir aygıttır. Sadece evde daha iyi sonuçlar almak için değil, sahne ve stüdyo için benim görebildiğimle kesinlikle bulundurulması gereken bir cihazdır.

Sevgi ve saygılarımla.

Dr. Mehmet. Barlo
Şubat, 2012
Istanbul, Türkiye


Kaynakça:

http://www.gitarpedal.net/

http://www.youtube.com/

http://www.premierguitar.com/

http://www.alengeere.com/

http://www.thdelectronics.com/

http://www.drzamps.com/

http://marshallamps.com/

http://www.badcatamps.com/

http://www.myspace.com/alexsattenuator

http://www.faustineamps.com/

http://www.aracom-amps.com/